MİNİMALİZME FARKLI KİMLİK: FRANK STELLA
Frank Stella; 1939 Malden Massachusetts doğumlu, minimalizm akımını benimsemiş Amerikalı bir ressamdır. Eğitimi Andover Phillips Akademisi’nde resim üzerine tamamlamıştır. Ayrıca Princeton Üniversitesi’nde tarih eğitimi de almıştır.
Stella’nın diğer ressamlardan farklılaşmasındaki en önemli nokta; resim-mekân ilişkisinden bağımsız olarak sanatını icra etmesi olmuştur. Resimlere fiziksel değer yüklemeyi reddetmiştir. Resimdeki bu kalıplaşmış değerleri, siyah zemin üzerine çizdiği beyaz çizgilerle yıkmaya çalışmıştır. Bu basit çizgilere, simetri oluşturarak ritim kazandırmıştır. Sanatında geometrik desenleri ve şekilleri kullanmasıyla sanatçı kimliğini sağlamlaştırmıştır. Stella’nın tasarımları geometrik düzlemler arasında basit, dikey ve aralıklı çizgilerle paralel ilişkileri tekrarlayarak oluşturmuştur. Bu sayede Minimalizm akımını öncülerinden kabul edilir ve sanatının minimalizm akımının gelişmesinde önemi oldukça fazladır.
1960’ların Minimalist akımını öncülerinden olan Amerikalı ressam aslında sadece bir ressam değil tamamıyla bir sanatçı olmuştur. Yaşamı boyunca baskı ve heykeller le ilgilenmiştir. Böylece sanatını farklı alanlarda icra edebilmiş kendisini daha çok özgürleştirebilmiştir.
Stella, resme iki tane sorun aksetmiştir ve bu ancak iyi bir resme bu sorunları çözerek ulaşılabileceğini savunmuştur. Bunlardan ilki resmin ne olduğu, ikincisi ise nasıl resim yapılacağıdır. Stella; resmin sadece mekanlardan ibaret olmadığını düşünmekteydi. Resimlerini bu bakış açısıyla yapmaktaydı ve böylece minimalist sanat akımının temellerini oluşturan öncülerden olmuştur. Resimde sergilenen mekanları reddetmiştir. Çizimlerini bu bağlamda daha sade, soyut ve minimal olarak tasarlamıştır.
Eserleri 1959 yılında New York Modern Sanatlar Müzesi’nde (Museum of Modern Art New York) sergilenmiştir. Stella, sanatına Minimalizm akımı içerisinde hareketli ve şekilli tuvaller de katmıştır. Özellikle 1970’li yıllarda daha çok renkli ve hareketli resimlerini ekspresyonizm (dışavurum) etkisinde yaratmıştır.
The Black Paintings
Döneminde ilk çalışmalarını soyut olarak ekspresyonizm etkisiyle yaratmıştır. Ünlü ressam; ‘’Siyah Resimler (The Black Paintings)’’ adını verdiği çalışmasında siyah beyaz çizgilerle tuvalin biçimini öne çıkartmış, sonraları çizgilerin renkleriyle tuvalin biçiminde değişik çalışmalar yapmıştır. Stella, bu önemli çalışmasıyla henüz yirmili yaşlarında olmasına rağmen dünyada sanatıyla ses getiren bir ressam olmayı başarmıştır. İçinde bulunduğu dönem için şaşırtıcı olan bu çalışmasında tuvalin ince şeritler halinde çizilen paraleller ve eşit genişlikte siyah çizgilerden oluşan bir seri tablosu bulunur.
“Biçimlendirilmiş Tuval” anlamındaki “Shaped Canvas” terimi Stella’nın bu yapıtları için kullanmıştır. Bu çalışmalarında, tuvalin çevresi iç yapıya tamamen uymaktadır. Bu sayede, resim, biçimsel bir kompozisyona bağlı olmaksızın sürekli bir düzenle bütünleşmiş olur. ’Black Paintings’’ ile dönemine farklı bakış açısı sunan Stella; bu farklılıktan dolayı eleştirinin merkezi konumuna getirilmiştir. Çoğu sanatçı tarafından sanatının basit olarak görülmesi, gerçekçi olmayan bir bakış açısına sahip olması, çizimlerinin çok sert ve keskin olması ve bu nedenle ressam olarak görülmemesi gibi birçok farklı yorumla eleştirildi.
Örneğin Robert Rosenblum, resimlerin artık “duygusal şevk ve görsel karmaşıklıktan” yoksun bir boşluktan oluştuğunu öne sürmüş ve Stella’nın resimlerinin yalnızca “kişiliksizlik, düzenlilik ve düzgünlük” içerdiğini belirtmişti. Başka bir sanat eleştirmeni olan Deborah Solomon, eserleri “Anti-Van Goghs” olarak tanımladı. Bu terim; Van Gogh’un benimsediği sanatın aksine, resimlerde görsel imgelerin gerçeklikleriyle betimlenmesi ve çizilmesi olarak açıklanabilir. Yani Solomon’a göre, Stella’nın resimlerinde açık bir şekilde gökyüzü renkleri, meyve kaseleri veya deniz manzaralı yelkenler gibi görsel referanslardan hiçbiri bulunmuyordu. Gerçekten de Stella’nın kreasyonları, sanatçının her bir tuval üzerinde açık ve şiddetli siyah çizgilerden oluşan mekanik ve tekrarlayan sistemleriyle soyut ekspresyonizmin armonisini oluşturmaktaydı.
Açılan sergiler, hakkında yapılan makaleler sayesinde Frank Stella’nın sanatı kısa zaman içerisinde uluslararası düzeyde tanındı. Bu sayede birçok ressama ilham kaynağı olarak onları alışılmadık tuval boyutlarında çalışmaya teşvik etti. Böylece Stella’nın başlattığı biçimsel farklılıklar sonraki minimalist sanatçılar tarafından kullanılarak geliştirildi. Minimalist sanatçıların iki boyutlu tuval yüzeylerini terk etmelerindeki asıl sebep, tuvalin sınırlayıcı olduğunu görmesinden kaynaklandığını düşünmeleri olmuştur.
Büyüyen Sanat Yelpazesi
1960’ların sonunda, Stella usta yazıcı Kenneth Tyler ile çalışmaya başladı. Tyler ilk baskılarını oluşturmak için Stella teşvik etti. Böylece Stella resimlerinin yanına baskıresmi de eklemiş oldu. Baskıresimlere yeni bir teknik kazandırarak ekran baskıyı ve gravürü ekledi.
Frank Stella bu süreçte resim de yapmaya devam etti. Ancak kullandığı boyalı tuvalini üç boyutlu olarak dizayn etmek istedi. Bunun sonucunda da heykeltıraşlığa yönelerek sanat yelpazesini daha da çok genişletti. Ancak Stella heykelleri resimlerinden önce tutmuyordu, heykelleri resimlerin farklı bir alt formu olarak görüyordu. Hatta heykeller için “tabloların kesilip yerde ayağa kalkmış olduğunu” söylemişti.
Frank Stella 1967 yılında Merce Cunningham’in Scramble koreografisi için dans kostümü tasarladı. Ayrıca koreografinin dekoru için şerit resimlerinin üç boyutlu versiyonunu kullandı. Böylece Stella sadece bir ressam olmadığını kanıtlamıştı. Sanatını farklı formlarda istediği özgürlükte icra etmekteydi. Resim, heykel, baskıresim, tasarım gibi birçok alanda başarılara imzasını atmıştır. Tüm eserlerinde minimalizmi merkeze koyarak farklı türdeki çalışmalarına kimlik kazandırmış ve Stella ismiyle anılmasını sağlamıştır.
Sanata Farklı Dokunuşlar
Müzik ve edebiyat Stella’nın sonraki çalışmalarının çok etkiledi. 1982–1984 yılları arasında ‘’On İki Baskılar’’ başlıklı bir dizi yarattı. Ayrıca 1990’lerden 1990’ların ortasına kadar Herman Melville’in klasik romanı olan Moby Dick ile ilgili diziler oluşturdu. Diğer dallarda olduğu gibi yazı sanatında da başarılı teknikleri bulunuyordu.
1990’lara gelindiğinde, Stella, halka açık yerlerde heykellerinin yapılmasının yanı sıra bu kimliğe özel mimari projeler oluşturmaya başlandı. 1993 yılında 10.000 metrekarelik duvar dahil Galler Tiyatrosu Toronto Princess için dekorlar tasarlamıştır. Frank, heykel ve mimari eserleri bilgisayar destekli çizimlerle ve üç boyutlu baskı teknolojisi ile geliştirmiştir.
Bugün Stella’nın eserleri New York’taki Metropolitan Museum of Art, Kunstmuseum Basel, Art Institute of Chicago, Washington, DC’deki National Gallery of Art ve London’daki Tate Gallery koleksiyonlarında sergileniyor.
Sayfa Sonu
“We believe that we can find the end, and that a painting can be finished. The Abstract Expressionists always felt the painting’s being finished was very problematical. We’d more readily say that our paintings were finished and say, well, it’s either a failure or it’s not, instead of saying, well, maybe it’s not really finished.”
-Frank Stella
KAYNAKÇA
- Erin Cennetleri (2018) Minimalism and Meaning-Making: The Self-Referentialism of Frank Stella’s Black Paintings. (SGT:07.12.2020) https://medium.com/@hav/minimalism-and-meaning-making-the-self-referentialism-of-frank-stellas-black-paintings-ee6f2875f1eb
- Auping Michael. Frank Stella: Retrospektif. Yale University Press, 2015.
- Paul Goldberger. (2007) Frank Stella: Painting Into Architecture
- https://www.phaidon.com/agenda/art/articles/2018/february/08/understanding-stella-the-black-paintings/
- http://www.artnet.com/artists/frank-stella/
- https://www.nga.gov/features/the-serial-impulse/frank-stella.html